Öncelikle bu olayın derinliklerini bilmeden ahkam kesen herkese takdir etmek istiyorum. Akabinde Wikileaks olayını ABD-İsrail derin devletinin ya da küresel Ergenekonun vs. operasyonu olarak görenlere cevap vermek istiyorum...:
1. Telgraflar Düzmece Olabilir mi?:
a) Telgraf içeriklerinde bahsedilen duyum veya bilgilerin yanlış olma ihtimali, telgrafların düzmece olmasını gerektirmez. Ayrıca bir insanın geçmişe dönük bu tarz telgraflar düzenlemesi çok zordur. Zira 2010 yılında 2004 yılı için düzmece telgraf yazacak bir insan, 2010 yılındaki kafası ile yazmak zorunda kalacaktır. O arada geçen 6 yıl içerisinde olan tüm olaylar onun bilgi dağarcığının bir parçasını oluşturacak ve o telgrafa da muhtemelen yansıyacaktır. O yüzden telgraf hangi tarihe düzenlenecekse, telgraf içeriğinin sadece olaylar değil, kullanılan moda kavramlar vs. gibi terminoloji olarak da o tarihteki kronolojiye uygun olması gerekir. Aksi takdirde dikkatli gözler kısa süre içerisinde o telgrafın eksiğini gediğini bulur... Böyle bir telgrafı da hazırlamak saatler alır. Kaldı ki günde 100 tanesini hazırlamak...
b) Her telgraf, yazıldığı ülkenin iç gündemi ile alakalı pek çok ince detayı içermektedir. Ayrıca telgraflar anadili İngilizce olan kişiler tarafından yazılmıştır (gramer ve cümle kurgularından belli). Bu tarz birşeyi de ancak o ülkedeki ajanlarının bilgileriyle desteklenen büyükelçilikler yazabilir, ki olan da budur.
2. Bilgiler Nasıl Çalındı?:
İnternetin temeli 60'larda geliştirilen ve 68'de devreye giren ARPANET ağına dayanır. Önceleri askeri haberleşmeler ve Savunma Bakanlığının (DoD) iç haberleşmeleri bu ağ üzerinden yapılırken, sonradan bu ağ 83'te MILNET'e (Askeri Ağ) dönüşmüş, 90larda da 2'ye ayrılarak NIPRNET (tasnif dışı ağ-Non-Classified Internet Protocol Router Network) ve SIPRNET'e (gizli ağ-Secret Internet Protocol Router Network) dönüşmüştür.
Bu ağlara erişim Internet değil, Intranet üzerinden şifre ile sağlanmaktaydı (TSK'daki KARANET gibi).
İlk başlarda NIPRNET neredeyse tüm DoD personelinin erişimine açıkken, SIPRNET biraz daha dar çerçevede kullanılmaktaydı. 11 Eylül sonrası istihbarat paylaşımını genişleterek güvenliği artırmak amacıyla bizde kurulan kamu güvenliği müsteşarlığı gibi bir koordinasyon oluşturarak pek çok farklı kurumun belgelerini aynı sisteme yüklediler ve belgelere erişim yetkilerini artırdılar.
İşte bu sistemi kullananlardan Bradley Manning adlı istihbarat analisti bir çavuş, 2010 yılı Mart ayı civarında bu sistem üzerinden bazı video ve belgeleri sızdırdı. Bunlardan biri de ("Collateral Damage" adıyla meşhur olan) 2007 yılında bir Reuters muhabiri ile beraber 10 civarında Iraklı'nın vahşice öldürülmesini içeren bir videoydu. Manning bunları CD'lere kaydederek son zamanlarda Irak ve Afganistan savaş kayıtlarını sızdırarak meşhur olan Wikileaks sitesine ulaştırdı.
Bu olayı anlattığı bir arkadaşı tarafından ihbar edilince de Mayıs 2010'da gizli bilgileri sızdırmak suçlamasıyla tutuklandı.
Bağdat'ta bulunduğum süre içerisinde aynı sistemin sıradan çavuşlar tarafından kullanımına ben de şahit oldum.
3. Bilgiler ABD'ye Farkettirmeden Çalınabilir mi?
Rahatlıkla. ABD'lilerin güvene dayalı acaip bir sistemleri var. O sistem bizim Türklerin eline düşse, altını üstünü delik deşik eder ve çalışmaz halde bırakırız.
O yüzden bu kayıtlara kimin erişim sağladığını takip etme gereği duymamış olmaları normal. Loglar (kayıtlar) tutulmuştur ama gerçek zamanlı olarak takip edilmemiştir. Bağdat'taki bir piyade kısa sürede yüksek sayıda telgrafa erişim yaptı diye kırmızı alarm verecek bir sistemleri yoktu...
Bu sistem bizim Genelkurmayda da yoktu. Bizde de sızmalardan sonra kuruldu.
Siz filmlerden ötürü adamların uçan kuştan haberi var zannedebilirsiniz ama, o kadar da değil. Çok şey biliyorlar ama herşeyi de bilmiyorlar. Bilgilerin çoğu veri olarak mevcut. Ama henüz yapay zeka sistemleri yeteri kadar gelişemediği için de, büyük oranda insan gücü ile analiz ediliyorlar. Bu yüzden de analiz edilmeleri çok vakit alıyor. Ancak ondan sonra istihbarata dönüşüyor.
Bradley Manning'in de dediği gibi ortam değişkenleri şunlardı: "Zayıf sunucular, zayıf loglama, yetersiz fiziksel güvenlik, yetersiz İKK faaliyetleri, yetersiz sinyal analizi..."
(Benim de bu konudaki tecrübelerimi - Irak'taki personellerinin ne kadar beceriksiz olduğunu ve oradaki istihbaratlarının ne kadar zayıf olduğunu - başka bir zaman yazarım...)
4. Wikileaks Derin Devletin Sitesi Olabilir mi?
Wikileaks 4 senedir yayında olan bir web sitesi ve daha önce yaptıkları yayınlar hiçbir şekilde Savaş Lordlarının, Neoconcu ekibin, küresel Ergenekon'un vs. işine yaramadı. Hele Nisan ayında yayınladıkları "Collateral Damage" videosu hem ABD içinde, hem de tüm dünyada Irak'taki ABD işgaline karşı çok büyük tepki oluşturdu... O yüzden Wikileaks ekibinin ABD derin devletinin talimatıyla hareket eden bir kolu olması imkansız olmasa da ilginç olur... Zira yol açtıkları sonuçlar Savaş Lordlarının isteyeceği türden şeyler değiller...
5. Julian Assange Ajan mıdır?
Julian Assange muhtemelen gelecekte sosyologların farklı bir tür gibi tanımlamak zorunda kalacağı Yeni Nesil bir Global İnsan. Hayatının daha ilk yıllarında internetle tanışan, internette farklı kültür ve farklı inançlarla muhatap olarak büyüyen, binlerce çeşit insanla arkadaşlıklar kuran ve her çeşit bilgiye özgürce erişebilerek büyümüş biri... Ayrıca Avustralya gibi özgürlüğün el üstünde tutulduğu bir yerde doğmuş, büyümüş bir insan. ABD veya İsrail'le bağlantı kuranların bağ kurma mantığını çok merak ediyorum.
Assange'ın arkasında kimsenin olmasına da gerek yok. Zira son 10 yılda sistem fazlasıyla değişti. Her geçen gün artan sayıda şirket ve kuruluş bedava hizmet veriyor. Bunun yanında PayPal hesabı yayınlıyor ve isteyenlerin bağış yapmalarını öneriyorlar. Misal Wikipedia sitesi yılda yaklaşık 300bin kişiden, yaklaşık 10milyon$ bağış alıyor.
Wikileaks'in de son yayınlardan sonra PayPal hesabı kapanana kadar aldığı bağışın 10milyon$'ın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. O yüzden arkalarında Sivil Toplum var denilebilir. Aynı tüm dünyadaki Türk Okullarının arkasında sıradan Anadolu insanının olması gibi...
Her ne kadar bu bağışların büyük çoğunluğunu Assange'ın kontrol ettiği ve ekibine pek birşey koklatmadan kendisinin keyif çattığı iddiası ileri sürülüyorsa da, bu iddianın doğruluğu da Assange'ı ajan yapmaz. Bencil, şöhret ve nefis düşkünü olmak, yalancı olmayı ya da ajan olmayı gerektirmez. Bunlar olabilir; ama olmak zorunda da değildir.
6. Julian Assange'ı Neden Ortadan Kaldıramadılar/Kaldıramazlar?
Yaklaşık 30 Temmuz 2010 tarihinde wikileaks internete "insurance.aes256" diye bir dosya saldı. Torrent sitelerinden p2p yoluyla meraklı binlerce kişi tarafından indirilen 1.4 GB'lik bu dosyanın içeriğinin ne olduğu o zaman da bilinmiyordu, şimdi de bilinmiyor.
Dosyanın ilk byteları ve uzantı adı dosyanın muhtemelen AES256 ile şifrelenmiş bir dosya olduğunu ima ediyor. Uzunluğu ise yaklaşık olarak 250bin telgrafın rar'lanmış uzunluğuna denk.
Assange dosyanın içeriğini açıklamadı ama, "Açıklanırsa nükleer bomba tesiri yapar" tarzı bir ifade kullandığı için, 250bin telgrafın sansürsüz ham hallerinin rar'lanarak aes256 ile encrypt edilmiş hali olduğu tahmin ediliyor.
ABD'nin bu dosya içeriğini değiştirmesi mümkün değil, çünkü MD5 hashleri yayınlanmış durumda. Anında göze batar. Dosyayı piyasadan toplaması da mümkün değil. Zira p2p yolu ile elde edilmiş ve download edenlerin büyük çoğunluğu internete proxy ve VPN arkasından bağlanmış. ABD'nin bu dosyayı piyasadan toplaması, evinde mor kazağı olanları tespit edip kazakları toplaması kadar anlamsız ve zor bir olay.
Dosya zaten yayınlanmış olduğu için, tek gereken şifresi. Şifre yayınlandığı anda da binlerce kişi dosyayı decrypt edeceği ve açık bilgiler bir anda tüm dünyada dolaşıma gireceği için, şifrenin yayınlanmaması gerekiyor.
Bu şifre de Assange'ın sigortasını oluşturuyor.
Şifreyi tek kendisi ezber bilmek zorunda olmadığı ve belli yerlere sızdırmış olabileceği gibi, şifreyi belli serverlara bir script olarak gizlemiş de olabilir. Belli bir tarihe kadar gidip script'i düzeltmezse, bu script şifreyi tüm meşhur sitelere mail atacak da olabilir...
O yüzden o şifre Assange'ın elindeki çok büyük bir güç olarak duruyor.
Ama kullandıktan sonra da güvenliği kalmayacağı için, muhtemelen son ana kadar kullanmaktan çekinecektir.
7. Belgelerin Yayınlanmasının Sonucu Nedir?
Mevcut yayınlanan hali bile ABD'nin küresel hakimiyetini %50 oranında bitirecek kadar kritik bir olaydır. Zira bütün sistematikleri, çalışma yöntemleri, ikna yöntemleri, insanları nasıl birbirine düşürdükleri, nasıl propaganda yaptıkları... kısacası nasıl kuklacılık yaptıkları artık açığa çıktı.
Bunlar daha önceden teorik olarak bilinse de, pratikte nasıl uygulandığı açığa çıktı... Bu da ABD'nin küresel hakimiyetine çok büyük bir darbe vurmuştur. Etkisi de yakında gözükecektir.
8. Belgelerde İsrail Var mı?
Belgelerde hem İsrail vardır, hem de İsrail'in aleyhine pek çok bilgi vardır. Özellikle de İran'la alakalı mevzularda İsrail artık iyice açığa düşmüş durumdadır. Hele 10STATE17263 numaralı bir telgraf var ki, bu telgraf Rus istihbaratına dayanarak İran'ın füze sisteminin çok yetersiz olduğunu ve en az 5-6 yıl daha füze savunma sistemi kurmanın gerekmediğini de ifade eden çok kapsamlı bir raporudur. Bu ve buna benzer yaklaşık 20 adet telgraf, İran'a yapılacak bir operasyonun aynı Irak'a uydurma gerekçelerle yapılan bir operasyon gibi anlamsız olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunların yayınlanması kesinlikle İsrail'in işine gelmemektedir.
Bu yüzden 10STATE17263 numaralı telgraf, ilk yayın başladıktan 2 gün sonra yayından kaldırılmış, akabinde "nereye kayboldu" soruları üzerine geri konmuş, sonra içeriği tırpanlanmış, bu sefer "sansür" iddiaları gündeme gelince tekrar orjinali konmuştur. Bu operasyonu gizli servisler mi yapmıştır, yoksa Wikileaks sitesi ABD ile mi anlaşmıştır meçhul. Ama sonuçta belgenin yayınlanmasının ABD ve İsrail'in hiç işine gelmediği kesin...
Ayrıca şimdiye kadar yayınlananlar içinde Tel Aviv orijinli 22 tane telgraf vardır. Bunların arasında 09TELAVIV1098 gibi ilginç içerikleri olanlar da vardır. Bunun dışında Fransa vs. pek çok ülkenin telgraflarında da İsrail'le alakalı bilgiler geçmektedir. Bunların hepsi de İsrail'in lehine bilgiler değildir.
9. Türkiye'nin Wikileaks İçindeki Önemi Nedir?
En çok belgenin çıktığı ülke olmak dışında özel bir önemi yoktur. Bizim kendimizi hep dev aynasında görmemiz, olan tüm olayların bizimle alakalı olduğunu zannetmemiz, tüm dünyanın birleşip bize karşı komplo kurduğunu düşünmemiz vs. gibi paranoyak düşüncelerimiz başka hiçbir millette olmadığı için, bizim dışımızda hiçbir ülke "Bu telgrafların yayınlanması bize karşı komplodur" gibi bir iddiada bulunmamıştır...
Belgeler AKP'ye karşı bir komplo olamaz, zira belgelerden sonra AKP güçlenmiştir. İçerdiği iki tane dedikoduyu dikkate alıp seslendiren saf siyasetçi de AKP'ye hizmet etmekten öte işe yaramamıştır. Geri kalan dedikodular da zaten kulislerde herkesin bildiği, kimi doğru, kimi yanlış şeylerdir.
10. Peki Tayyip Erdoğan'ın 8 Banka Hesabı?
İddiayı dillendiren Edelman, zaten AKP'yi sevmediği çok bariz olan bir Büyükelçiydi. Kimlerle oturup kalktığı, kimlerin duyumlarına itibar ettiği de telgraf içeriklerinden görünüyor zaten. O yüzden bu iddiayı ciddiye alıp dillendirmek çok gereksiz bir iş olurdu, ki ancak Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir saf yapabilirdi...
Tayyip Bey de kurt siyasetçi olarak fırsatı kaçırmadığı için, bir haftadır bu telgraf üzerinden adam dövüyor...
Oysa çıkıp diğer telgraflarda geçen Hikmet Bulduk-Cüneyt Zapsu-Mücahit Arslan ile ilgili AKP'li Bakanlar, MV'ler ve parti entellektüellerinin gittikçe artan sayıda "rüşvet ve yolsuzluk" ithamında bulunmalarını sorgulasaydı, sağlam bir gürültü çıkarabilirdi.
Bu konuda pek çok destek de bulabilirdi... Zira bundan canı yanmış çok insan var...
Ama ABD Büyükelçilerinin bile çok güzel tespit ettiği ve 04ANKARA7211'in 4. maddesinde belirttikleri gibi, Türkiye'de doğru düzgün bir muhalefet yok...
Geri Kalan Telgraflarda Neler Var?
Hazine... Günlerdir okuyorum, okumaya da devam edeceğim. Öncelikle SCENE SETTER telgraflarına hasta oldum. ABD'li bir yetkili o ülkeye gelecekse kendisine hazırlanan bilgi notları bunlar. Ya da o ülkenin bir yetkilisi ABD'ye gidecekse, gene kendisine hazırlanan bilgi notları.
Mesela Dışişlerinden biri Türkiye'ye mi gelecek... Hemen bir SCENE SETTER hazırlanır...
Türkler ne düşünüyor, beklentileri nelerdir? Türkler nasıl pazarlık yapar, Kırmızı çizgileri nelerdir, Hangi konularda, ne kadar esneyebilirler? Nasıl yönlendirilebilirler, nasıl gaza getirilebilirler? Türkiye'deki kamuoyu ne yöndedir? Toplantıya katılacak olanların zaafları ve beklentileri nelerdir... Bunun gibi sürüyle detay...
Peki bizim büyükelçiler ziyaret öncesi ne hazırlık yapıyordur? Muhtemelen karşılama hazırlıkları, aman bizim adamlar havaalanında aranmasın, aman kırmızı halı eksik olmasın, aman yollarda bağıran çağıran çıkmasın... Tamamen şekil... Göstermelik bir rapor da hazırlanıyordur ama, öyle çok kapsamlı bir rapor hazırlandığını, daha doğrusu hazırlanabileceğini de hiç ama hiç zannetmiyorum...
Bunların dışında envai çeşit bağlantı ve ilişkinin kayıtları var. Sistemin nasıl işlediğinin resmi var...
12. Bundan Sonra Ne Olur?
Muhtemelen telgrafları aynı şekilde sansürleyerek yayınlamaya devam ederler. Assange'a da belli bir noktadan öteye dokunamazlar...
Ama bir taraftan da dua ediyorum... İyice damarına bassınlar da, şifreyi yaysın... Eğer olursa o gün dünyanın güç eksenlerinin tamamen kaydığı bir milat olarak tarihe yazılacaktır...
Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler...
===18 ARALIK 2010 - EDIT===
Başlardaki sızma safiyane bir sızma idi. Ama artık birilerinin kontrolüne geçtiği ve belli bir amaca matuf yayın yaptıkları açık... Muhtemelen birileriyle bir anlaşma yapıldı... Ya da yayınları istem dışı kontrol eden birileri var...
====================
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder