28 Ekim 2018 Pazar

2018-2019 Ekonomik Krizinin Nedenleri

2011'den beri yokuş aşağı giden Türk ekonomisi, 2014'ten sonra iyice kötüleşti, 2016'dan sonra da serbest düşüşe geçti.

Rakamlar öyle göstermiyor olabilir, istatistiklere bakarsanız 7 senedir büyüdüğümüzü görebilirsiniz.. Ama büyümek herşey demek değildir. Borç alarak, borçla bina yaparak yıllık GSMH'yi artırmak, sadece sanal ve geçici bir büyümedir. Çünkü binalar üretim aracı olmadıkları için, inşaat sadece toprağa gömülen sermayedir ve inşaat sektörü üzerinden gitmek sağlıklı büyümeye değil şişmanlamaya yol açar.

Daha önce emlak balonu üzerine bir yazı yazmış ve yaşanacak krizi "muhtemel ekonomik yıkım" olarak adlandırmıştım. Hala aynı görüşü koruyorum. Yaşanan bu kriz gittikçe derinleşecek ve yakın zamanda Türkiye tarihinde görmediği büyüklükte bir ekonomik krizle karşı karşıya kalacak. Kimse "rahibi verdik, dolar düştü" gibi hayallere kapılmasın, çünkü krizin sebebi rahip değildi ki gitmesi ile ekonomi düzelsin..

Kriz pek çok yapısal sorundan kaynaklanıyor ve bu yapısal sorunların kısa zamanda düzelmesi mümkün olmadığı için, yakın zamanda bu krizden çıkmak matematiksel olarak mümkün görünmüyor.

NEDENLER:
1. Zaten az olan hukuk tamamen sıfırlanınca, Türkiye yabancı sermaye için cazip bir yer olmaktan çıktı. Böyle olunca doğrudan yabancı yatırım (FDI-Foreing Direct Investment) azaldı. Bunun doğal sonucu olarak cari açığın finanse edilme oranı düştü. Pek çok ihtiyacını ithal yolu ile sağlamak zorunda olan ve bu yüzden her sene çok büyük bir cari açığı finanse etmesi gereken bir ülke için bu durum hiç de iç açıcı değil.

2. Arap Baharında Türkiye Libya'ya karşı Fransa ve İngiltere ile aynı yerde durup, Kaddafi'yi devirmeyi meşru görünce, Türkiye'nin uzun yıllar boyunca senelik 5-10 milyar dolar arası inşaat işi aldığı Libya kapısı kapandı. Benzer şekilde uçak meselesi yüzünden Rusya ile aramız bozulunca, Rusya'daki 5-6 milyar dolarlık Türk inşaat pazarı da bitme noktasına geldi. Irak ve Türkmenistan'daki sıkıntılar da buna eklenince, Türkiye'nin yurtdışı müteahhitliği yarı yarıya azaldı. Daha önceden yurtdışında yıllık 30 milyar dolar iş yapan müteahhitlerimiz, şu an 10-15 milyar dolar arasında iş yapabiliyor. Bu da cari açığın artmasına yol açtı.

3. 2016'da uçak krizi yüzünden turizm'de büyük bir düşüş yaşandı. Şu an sektör toparlamış olsa da, fiyatlar üzerinde kalıcı etkileri oldu.

4. 15 Temmuz Darbesi sonrasında Türkiye'de hala darbe olabileceği görüldü. Darbe sonrası OHAL ilan edilmesi ve bu kapsamda KHK'lar ile anayasa ve hukuka aykırı düzenlemeler yapılması ile Türkiye hukuktan uzaklaşarak otokratik bir devlet görünümü aldı. Bunun Türkiye'nin imajına çok kötü etkileri oldu. Bu negatif görünümle ciddi bir PR yaparak mücadele etmesi gereken devlet, tam tersine iç siyasete oynadı ve "Hans ne der bize ne" diyerek bunu ihmal etti ve meydanı FETÖ diasporasına bıraktı. Onlar da zaten kötü olan imajımızı tamamen sıfırladılar. Sonuç olarak Türkiye'nin batıdaki imajı, AB üyesi olmaya ramak kalmış demokratik bir hukuk devleti statüsünden, hızla otokrasiye kaymış bir ortadoğu sultanlığına dönüştü. Bu da hem Türkiye'ye ekonomik yaklaşımları, hem de Batıdan gelen turist sayılarını ve Batı dünyası ile olan ticari ilişkileri etkiledi.

5. FETÖ'yle mücadelede alınan yanlış kararlar yüzünden çeşitli komplikasyonlar oluştu.
a) Şahısların mal varlıklarına tedbir konması, "iltisaklı" şirketlere kayyım atanması gibi hukukla pek alakası olmayan kararlar verilince, pek çok sermaye sahibi zengin (sadece FETÖ değil, her kesimden) hukukun olmadığı bir ülkede mal varlıklarının da güvende olmadığını görünce paralarını yurt dışına kaçırmanın derdine düştü. Şirketlerin içini boşaltıp, mal varlıklarını yurt dışına aktardılar. Bu da piyasayı daralttı ve zincirleme nakit sıkıntısına yol açtı.
b) Devlet kurumlarında büyük oranda bir tasfiye yaşanınca, devlet işleyişi bir anda boşa düştü. Devletin en kritik kurumlarında, önemli yerlerde görev yapan yüzbine yakın insan bir seferde kapı dışarı edilince, kurumsal boşluk ve kurumsal hafıza kayıpları yaşandı. Özellikle Hazine ve Maliye gibi yerlerde ve SPK/BDDK/EPDK gibi üst kurumlarda yarıya yakın personel kurumlardan uzaklaştırılınca, pek çok kurumun işleyişi sakatlandı. Kademeli olarak, görev devir-teslimleri ile yapılsa belki çok daha hasarsız atlatılabilecek bir süreci, büyük bir travmaya çevirmeyi başardılar. 
c) Devlet kurumlarında personel alımında öncelik sıralamasında birinci olması gereken liyakat, (gene FETÖ tecrübesi/korkusu yüzünden) sadakatın çok gerilerinde kaldı. "Sadece ve sadece sadık olsun, liyakat olmasa da olur" anlayışı yüzünden tasfiyeler sonrası alınan kadrolarda kalite gözetilmedi. KPSS/KPDS gibi sınavlar da fiiliyatta ortadan kalktığı için, hiçbir özelliği olmayan insanlar artık sadece parti referansı ile çok önemli makamlara gelebiliyor. Bu da devleti 2002 öncesinde götürdü/götürüyor/götürecek.

(FETÖ ile mücadele etmek memleketin varlık meselesidir, fakat hukuk içerisinde kalınarak, adaletten uzaklaşmayarak ve sonuçlarını gözeterek yapılmalıydı, fincancı dükkanına girmiş fil usulü ile değil. En temel hukuk ilkelerini ve her türlü usulü ihlal ederek yapılan her türlü icraat, yarın AİHM'de Türkiye'yi mahkum ettirecek milyarlarca liralık tazminat davaları olarak karşımıza gelecek. Ya batıdan kopacağız, ya da sistemde kalıp milyarlar ödeyeceğiz. Ne gereği vardı bunların?)

6. Personel alımında "liyakat" yerine "sadakat"in öncelenmesinin bir kötü tarafı da, kraldan çok kralcılığı en iyi becerenlerin kifayetsiz muhterisler olmasıydı. Bu kişiler de menfaatlerini herşeyden üstün tuttukları için rüşvet-zimmet-irtikapın yaygınlaşması, milletin menfaatinin ayaklar altına alınması sıradan hale geldi. Bunun doğal sonucu adaletin, dolaylı sonucu da ekonominin bozulması oldu.

7. Sağlık sektöründe Şehir Hastaneleri projeleri ile yıllık 10 milyar dolar civarında bir kira borcu altına girildi/giriliyor. Pek çok ilde Yap-İşlet-Devret modeli ile devasa hastaneler yapıldı/yapılıyor. Bunların ihaleleri de davet usulü olduğu için, biraz da paylaşım esaslı olduğu için, normalde 4-5 yıllık kirasına mukabil gelecek yatırımlar karşılığında 25 yıllık kira anlaşmaları yapıldı.

Yani öyle ki, devlet 4000 yataklı bir hastaneyi normalde 2 milyar liraya yaptırabilecek iken, 25 yılda toplam 12.5 milyar lira kira ödeyecek şekilde sözleşmeler imzalandı. Bu ihaleleri alanlar da yüklü miktarda kredi çekerek bu işlere girdiler. Ama ekonomi kötüleştikçe, iki taraf da sözleşmeye uymakta zorlanacak ve buradan büyük davalar ve daha büyük borçlar çıkacak..

8. Benzer şekilde gene Yap-İşlet-Devret modeli ile, yolcu garantili çok sayıda havaalanı-tren garı-köprü-otoyol yapıldı. Bunların çoğunda sözleşmeye yazılan yolcu sayıları karşılanamıyor. Bu rakamları da devlet ödüyor. Bu da hazineye ağır bir yük oluşturmaya başladı. Üstelik YİD ile verilen büyük projelerin büyük çoğunluğunda alınan kredilere devlet %100 garanti verdi. (Hatta Davutoğlu'nun başbakanlığının gitmesinin altında "yatırımcı da elini taşın altına koysun, bu garanti oranı %75 olsun, %25 de yatırımcıların sorumluluğunda olsun" diye ısrar etmesinin de etkisi var diyorlar..)

9. İnşaat sektöründeki balona devlet müsaade etti, hatta teşvik etti. Bunun sonucu olarak Türkiye 5 yıl üst üste, dünyada emlak fiyatlarındaki artışta ilk 10'da yer aldı, hatta bazen 1. bile oldu. Bunun doğal sonucu olarak emlak sektörü en yüksek getirisi olan, en cazip sektör haline geldi. Bu karlılık yüzünden inşaat ile alakası olan/olmayan binlerce sermayedar, inşaat sektörüne girdi. Hatta öyle ki, İstanbul'da yılların imalatçısı bir şirketin fabrikasını 100+ milyon dolara satıp, parası ile rezidans işine girdiği bile oldu. Bunun sonucu olarak üretim revaçtan düştü, balon ve rant ekonomisi yükseldi.

10. Rant ekonomisinin doğal sonucu olarak tarım ve hayvancılık azaldı, Türkiye en temel ihtiyaçlarını bile ithal ederek karşılar hale geldi. Bu da hem cari açığı artırdı hem de fiyat ve stok kırılganlığını artırdı.

11. Üretim azalınca, Ar-Ge çalışmaları da azaldı, mühendislik mesleği revaçtan düştü. Şu sıralar mühendislik fakültelerinin puanları yerlerde sürünüyor, çünkü artık mesleğin bir kıymeti kalmadı. Dolayısıyla yeni nesilde pek fazla kaliteli mühendis de kalmadı. Kalanlar da Türkiye'yi terketti gitti.

12. İnşaat sektöründeki balon yüzünden herkes inşaata yönelince, arz/talep arasındaki makas çok açıldı ve bunun sonucunda 2 milyona yakın konut stoğu oluştu. 10 yılda zor eritilecek bu konutları yapanlar, sermayenin çoğunu bankalardan kredi sağlayarak karşıladılar. Ekonominin kötüleşmesi ile (Emlak Balonu yazısında detaylı izah ettiğim üzere) ev almak karlı bir yatırım olmaktan çıktı. O yüzden sektör zora girdi. Satılamayan konutlar yüzünden zincirleme olarak binlerce inşaat firması (konutları yapanlar, taşeronları, malzeme tedarikçileri, onların alacaklıları) battı/batıyor/batacak.

13. SGK Özel Hastaneleri de kapsama alınca, biraz da yandaşlar Özel Hastane işine girince, sağlık sektörü revaç buldu, doktorlar kıymete bindi. Böyle olunca, doktor maaşları yükseldi, transfer piyasaları açıldı vs. derken, doktorluk ülkede 1 numaralı meslek haline geldi. Fakat diğer mesleklere o kadar fark attı ki, ilk 10 bin kişiden 8bin tanesi (öğrencilerin en tepedeki %80 kesimi) Tıp ve Eczacılık fakültelerini tercih eder hale geldi. Bunun sonucunda diğer sektörlerde kalite iyice düştü. (Doktorların diğer sektörlerden yüksek maaş alması tabi ki normaldir, ama bu durumun büyük oranda doktorlara has olması ve aradaki farkın açılması ve bu yüzden %80 oranında Tıp ve türevi fakültelerin tercih edilmesi anormaldir ve ülkenin geleceği açısından çok zararlıdır. Her sektörün zeki insanlara ihtiyacı var. Her sektörde zirve insanlar, orta tabakadan fazla para kazanır. Her sektörün taliplisi olur, olmalıdır. Ama gelir dengesi bir yöne doğru bu kadar ağır bir şekilde bozulunca, öğrenci dağılımı da bozuldu. Bunun bir sebebi herşeyi gelir odaklı düşünen aileler olduğu gibi, bir sebebi de öğrenci başarılarını girdikleri okula göre değerlendiren özel okullar ve kurslar.. Ülkenin geleceğini toplu halde sakatladılar.)

14. Eğitimin kalitesi gittikçe düştü. Anadolu Liseleri fiilen kapanınca (tüm liseler Anadolu Lisesine çevrilip, sonra hepsinden birden hazırlık sınıfı kaldırılınca) İngilizce eğitim büyük oranda bitti. Üç dersten kalınsa da ortalama tutuyorsa sınıf geçilebilmesi kuralı yüzünden binlerce öğrenci sıfır matematik bilgisi ile liselerden mezun olmaya başlandı. Eğitim kalitesi gittikçe düştüğü için kalifiye elemanlar azaldı ve hem diplomalı işsizler hem de personel arayanlar çoğaldı. Fen Liselerine girişin merkezi sınavdan çıkarılması (veya çıkarılmış gibi yapılması) ve adrese dayalı yerleşim gibi saçmalıklar yüzünden zeki öğrenciler de sıradan öğrenciler arasına karıştı gitti. Her ne kadar eğitim kötü olsa da, en azından başarılı öğrencilerden oluşan bir kaymak tabakası olurdu, o tabakayı da el birliği ile yok ettiler.

15. Bu kadar yapısal problemin olduğu bir yerde, bunlara çözüm bulmak yerine sadece günü kurtarmak için borçlanmaya gidildi. Kredi Garanti Fonu, Varlık Fonu gibi sadece borç almaya bağlı çözümler ile ekonomiye güya can verildi. Oysa kriz daha da derinleştirildi ve gelecek daha da karartıldı.

16. Fethullahçıların Bank Asya'da yaptığı gibi, Halk Bankası/Ziraat Bankası ve VakıfBank'tan yandaşlara referans ile kredi kullandırıldı. Bu üç kamu bankasında yüklü miktarda batık kredi var ve ilk iktidar değişiminde bu banklara üzerinden kıyametler kopacak.

17. Son 2-3 senedir bu iktidar daha önce yapmadığı bir şekilde vergi affı, vergi barışı, imar barışı, paralı askerlik gibi popülist politikalar izleyerek günü kurtarmaya çalışınca, vatandaş için bir fırsat oldu ama öte taraftan da ortadirek vatandaşın zaten kötü olan ekonomik durumları iyice kötüleşti ve devletin de geleceğe dönük tahsilat imkanları zorlaştı.

18. Ekonomiyi yapısal olarak düzeltemeyen iktidar, görüntüyü makyajla düzeltmek için geçmiş yılların TÜİK endekslerini değiştirme, GSYH hesap yöntemi değiştirme, enflasyon sepeti ürünlerine sopa zoruyla indirim, yüksek fiyatlara zabıta müdahalesi vb. yollara tevessül edip serbest piyasa ekonomisini de çökertti. Bu da yerli/yabancı tüm yatırımcıları korkuttuğu gibi, temel ekonomik göstergeleri de bozmuş olduğundan, Türkiye'ye yönelik güveni de bitirdi. Ayrıca gelirleri endekslere dayalı artan büyük bir kesimin de alım gücünü ciddi oranda azalttı/azaltacak. Bu da krizi daha da derinleştirecek.

19. Bütün bu problemler, güvenilir ve itibar sahibi bir ekonomi yönetimini gerektirdiği halde, ekonominin başına damadın geçirilmesi, danışman ve yardımcı olarak da itibar sahibi ekonomistler yerine goygoy ve mehter ustalarının getirilmesi üst üste binince, yabancı yatırımcıların Türkiye'ye olan bakışı iyice kötüleşti ve sermaye girişi yerine çıkışı hızlandı.

20. Yukarıdaki temel problemler üst üste gelince, Türkiye'nin batmaması çok zor ve bunu Avrupa'nın tamamı biliyor. Dış borcumuzun büyük kısmı (250 milyar dolar civarında) Avrupa'ya olduğu için, Avrupa bizim batmamızı değil, ayakta durmamızı ve borcumuzu ödememizi istiyor. Bunun için de bize destek olmaya çalışıyorlar ama durumun ümitsiz olduğunu gören/farkeden, zararları kabullenip çıkmaya çalışıyor/çalışacak. Bu da son zamanlarda sadece spekülatif hale gelen para hareketlerinin iyice azalmasına ve yabancı sermayenin Türkiye'den büyük oranda çıkmasına yol açacak. Son dönemdeki döviz hareketliliklerinin temel gerekçelerinden birisi de bu çıkışlar. Bu da yaşanan krizi iyice derinleştirecek ve bizi belki 1 cent'e muhtaç bırakacaklar.

SONUÇ:
Türkiye'de şu an ekonomik kriz zaten var, ama bu kriz gittikçe derinleşecek ve 95-2002 krizlerini gölgede bırakacak "büyük bir ekonomik buhran"a dönüşecek.

A Haber gibi yandaş kanallar masal anlatmaya devam etsin, Türkiye yakın zamanda maaşları ve alınan kredileri ödeyemez hale düşme, moratoryum ilan etme, Boğaz Köprüsünün ve İstanbul-Ankara Otoyolunun işletim hakkını satılığa çıkarma, Varlık Fonuna bağlı şirket hisselerini satma, TRT gibi son kalan kurumları bile özelleştirerek satışa çıkarma ve nihayetinde IMF ile Standby Anlaşması yapmak zorunda kalma, batacak bankaların borcunu vatandaşa ödetme gibi üzücü ve ezici yollara başvurmak zorunda kalacak.

Keşke yanılıyor olsam da, geleceğimiz parlak olsa... Keşke..