2 Kasım 2007 Cuma

Allah'ın Varlığı Ispatlanabilir mi?


1998 yılında, dönemin bir nevi öğrenciler arası tartışma platformu olan BUCES'te din forumunda bir tartışma üzerine yazmış olduğum yazı... Gençlikten gelme basit bir ifade tarzı olsa da, içerdiği hakikatlar yüzünden hala kıymetini koruduğu kanaatindeyim...
-----------------------------

Şimdi dilimin döndüğünce bir çok şey yazacağım. Bunları okurken bir kaç şeye dikkat edin.

1. İman adı üstünde inanmaktır, tasdiktir ve kalple alakalı bir şeydir. Her şeye tenkit gözüyle, eleştiri maksadıyla bakarsanız kimse size 2+2'nin 4 olduğunu bile ispatlayamaz.

2. Allah zaman ve mekan hariçi olduğu için, her şeye madde gözüyle bakanlar, bilinen kanunlar dahilinde Allah'ı ispatlamaya kalkanlar yanılmış olacaklardır. (Ben bilimlerin diliyle anlatacağım. Biraz farklı şeyler.)

3. Bir şeyin ispatını okuyan bir insan, farkında olmadan karşı tarafı tutar ve kendince karşı teoriler ileri sürer. Bunlarda aşırıya kaçmayın. Olaylara objektif bakın.

4. İnanmamaya kendini şartlandırmış insan, gökte yıldızlar biraraya gelip 'La ilahe illallah' yazsa bile gene de inkar etmenin yollarını arayacak ve (kendince) bulacaktır.

5. Birşeyin ispatlanamaması veya açıklanamaması o şeyin olmadığına delil değildir. (Dünya ayı çeker. Bu herkesin kabul ettiği bir hakikattir. Ama bu çekme hadisesini şimdiye kadar kolay kolay açıklayabilen olmamıştır.{Uzay boşluksa, dünyanın aya uyguladığı kuvveti ileten aracı *iletken* madde yoksa, dünya ayı nasıl çekiyor?} Bu ya açıklanmıştır ya da açıklanacaktır. Ama bugüne kadar açıklanamamış olması olmadığının göstergesi değildir.[Dünya ayı milyonlarca yıldır çekiyor.])

6. Birşeyin ispatının eksik veya sakat olması, o şeyin olmadığını ispatlamaz.

7. Bir hakikati ispatlamak için ileri sürülen 10 delilden 1'i doğru, diğerleri sakat bile olsa, o hakikat doğrudur. Kalan 9 ispatın yanlış olması; o hakikatin doğruluğunu etkilemez.

8. Yokluğu ispat varlığı ispattan çok daha zordur. Hele hele belli sınırlarla kısıtlanmamış, kayıt altına alınmamış bir yokluğu ispat imkansızdır. Yokluğun ispatında mekan ve zaman belirtilmemesi durumunda tüm mekanın(kainatın) ve tüm zamanın(ezelden ebede) baştan sona taranması ve araştırılması gerekir. Üstüne üstlük de olmadığı iddia edilen zat, zaman ve mekan hariçiyse, böyle bir ispat imkansızın da ötesindedir. Oysa en saçma bir şeyin varlığını ispatlayan, şahitlik eden 10 kişi çıksa, 1 tane örneğini gösterseler; aksını söyleyen 10.000 kişiye tercih edilirler.

9. Ateistlerin büyük bir çoğunluğu Allah'ın varlığını sadece görmezden gelir. Olmadığını kendince ispat etmiş, ve buna hakkıyla inanan ateistler tüm ateistlerin %1'ını dahi oluşturmaz.

10. Yazacağım şeyleri hiçbir kaynaga başvurmadan yazacağım. Mantığa uymayan şeyler varsa büyük ihtimalle benim mantıksızlığımdır.

Neyse. Gelelim meseleye.
Önce.

İnkar niçin var?:
İnsanlar nefislerine uymaya eğimlidirler. Allah'ın yasakladığı çok şeyi yapmak, yapın dediklerini de yapmamak nefsin özelliğidir.
Ayrıca insanlarda kendini temize çıkarma huyu vardır. Çok az insan hata yaptığını kabul eder ve insanların büyük çoğunluğu suç işleyince yaptıklarının suç olmadığını ispatlamaya çalışır (gerek kendisine, gerekse dışarıya karşı). Yoksa insandaki vicdan mekanizması insanı rahat bırakmaz.

Yani:
Kötü birşey yapan, ya vicdan azabı çekecek, ya duygularını görmezlikten gelecek, ya da yaptığının kötü olmadığını ispatlamayı deneyecektir.
Günah işleyen, ve bu konuda kendine hakim olamayan bir insan da önce yaptığının günah olmadığına kendini inandırır. Sonra onun günah olduğunu söyleyen Kur'anı, sonra da Kur'anı indiren Allah'ı inkar eder.

Bu şekilde belki vicdanen rahatlar, ama, inançsızlık yüzünden hayatta mutlu olamaz. Huzur nedir bilemez. Ölüm onu ve tüm sevdilerini idam eden bir cellada dönüşür. Başına gelen hastalıklar, dertler; dayanak noktası olmadığı için, hayatını zehir eder. Tevekkülü de olamayacağı için devamlı yaşayacağı stress vs. de cabası.
İşin esas acıklı yanı da, ahirette inkar ettiği şeylerin hakikat olduğunu görünce yaşayacağı ebedi hüsran.

Şimdi gelelim ispat meselesine.

Öncelikle. Allah'ın varlığı kainattaki en büyük hakikattir. Ve belki de ispat gerektirmeyen tek hakikattir. Kainatın varlığı bile inkar edilebilir. Ama Allah'ın varlığı asla.

Soru: "Madem bu kadar açık bir hakikat. Neden herkes göremiyor?"
Cevap: (Bir karanlık olmadığı müddetçe) Sonsuz ışığa maruz kalan biri, ışığı göremez. Allah'ın varlığı tüm kainatı kaplayan bir nur(ışık)dur. Aksine işaret eden birşey (karanlık) olamadığı için herkes göremiyor.

Gelelim delillere.

Allah'ın varlığını ispatlayan 3 büyük hakikat vardır.

1. Kainat
2. Kur'an
3. Hz. Muhammed(SAV)

Kur'anın hak olduğunu kabul eden, Peygamberi (SAV) ve Allah'ın varlığını da kabul etmek zorunda kalır.
Aynı şekilde, Peygamber'in (SAV) hak olduğunu kabul eden, Kur'anı ve Allah'ın varlığını da kabul etmek zorunda kalır. * 3.Şık biraz farkli. Allah'ın VARLIĞI Kur'an ve peygambere (SAV) delil değildir. (Allah'ın SIFATLARI Kur'an ve Peygamber'e (SAV), daha doğrusu kitap ve risalete delildir.) Bu yüzden Allah'ı kabul edip de Peygamberi ve Kur'anı inkar edenler olabilir. Bu da ayrıca incelenecek bir mevzu.*

Sıradan gidelim.

1.Kainatın Allah'ın Varlığına Delil Olması:

1. Kainat sonsuza dek varolmayacaktir:
Termodinamik okuyanlar bilir. Kainatta düzensizliğe doğru bir gidiş vardır.(Max. düzensizlik prensibi.) Hiçbirşey kendiliğinden, dışardan bir kuvvet uygulanmadan düzene doğru gitmez.(Tepenin üstünden bırakılan bilyenin kendiliğinden aşağıya yuvarlanması, ama tekrar kendiliğinden yukarıya çıkamaması gibi.)

Ayrıca. Kainatın toplam enerjisi sabittir (Enerjinin korunumu kanunu). Ama Potansiyel Enerji devamlı olarak Kinetik Enerjiye dönüşmekte, ve her seferinde enerjinin bir kısmı ısıya dönüşmektedir. (Kainatın mutlak ısısı 3K civarındadır. (-270 C)

Bir gün bu düzensizlik maksimuma gelecek, bütün potansiyel enerji kinetik enerjiye, o da ısıya dönüşmüş olacak, ve sonuçta kainatın her yerindeki ısı (ısı alışverişlerinin tamamen sona ermesinden sonra) belli bir noktada sabitlenecek, kainatta is yapabilecek kinetik enerji kalmayacak ve tüm kainatta hayat duracaktır.

2. Kainatın bir başlangıcı vardır:
SONSUZA DEK varolamayacağına göre, kainat SONSUZDAN BERİ varolsaydı, şimdiye dek kainattaki tüm faaliyetin durmuş olması lazımdı. Bu olmadığına göre kainatın belli bir başlangıcı vardır. Ayrıca Hubble Teleskopundan sonra tüm bilim dünyası kainatın başlangıcı olduğunu kabullenmiştir. Artık nasıl başladığı hususunu tartışmaktalar. (Milyarlarca ışık yılı öncesini görmek, kainatın milyarlarca yıl önceki halini görmektir. Çünkü 1 milyar ışık yılı öteden ulaşan ışıklar ışık gelen yerin milyar yıl önceki halinin yaydığı ışıktır.)

3. Hiçbirşey kendi kendine oluşmaz:
Hele hele kainat gibi muazzam büyüklükte bir şeyin, kendiliğinden sıfırdan başlayarak, tesadüflerle oluşup bugüne geldiğini kabul etmek; kainattaki mükemmel sanatı ve düzeni görmezlikten gelmektir.

4. Hayat:
Hayat öyle harikulade birşeydir ki. Parçalardan oluşmamıştır. Kompleks birşey değildir. 1 veya 0 gibi bir şeydir. Yani evrimleşebilecek bir şey değildir. Canlılar için evrim ortaya atılabilir ama, hayatın evrimleşmiş olması saçmadır. Maddenin kendi kendine oluştuğunu farzetsek bile, hayatın nasıl ortaya çıktığına dair mantıklı bir açıklama getirebilmekten aciziz.

5. Atom:
Atom cansız bir parçacıktır. Mesela bir H atomunu ele alalım. Her canlının vücudunda bulunan bir atomdur. Ve bütün H atomları birbirinin aynıdır.(Izotoplar var demeyin, 1 1H'i kastediyorum.) Bir su molekülü içinde yer alan bir H atomu, o su molekülünü hangi canlı içine alırsa alsın, H atomunu da kendi vücudunda herhangi biryerde, herhangi bir görevde kullanacaktır.

Şimdi.
Ya o H atomunun aklı, şuuru olacak. Ve girdiği her canlıda yaptığı, yapabileceği tüm farklı görevleri bilecek kadar büyük bir kapasiteye sahip olacak.(ki dünya büyüklüğünde bir hafıza ister, atom boyutunda değil.)
YA DA:
Girdiği heryerde onu çalıştıran, neyi nasıl yapacağını bildiren bir ZAT var. (DNA RNA da demeyin, zira onlar da cansız atomlardan oluşan atom yığınları sadece.) (Öylesine gezip tozup da is görüyorlar da demeyin. Bütün canlılarda görülen düzen ve mükemmelik tesadüfi dolaşan atomların işi olamaz.)

6. Düzen:
Kainatta her şeyde bir düzen göze çarpıyor. Ve gariptir, kainatta kendi halinde olan herşey düzensizliğe doğru gidiyor. O zaman bu kurulu olan mükemmel düzen, nasıl oluştu?
100 adam biraraya gelip bir is yapmaya kalksa, başlarında bir yönetici olmadığı takdirde her kafadan bir ses çıkacak, ve en basit bir işi bile yapamayacaklardır.
Nasıl oluyor da, insanın vücudundaki 120 trilyon hücre, kafa kafaya veriyor da uyum içerisinde çalışıyor? Biri diğerinin ihtiyacına cevap veriyor. Mükemmel bir işbölümü yapıyorlar ve herşey mükemmel işliyor. (Herşey hiyerarşik bir şekilde işliyor. Hücreler içindeki herşeyi DNA, hücreleri de beyin yönetiyor vs. demeyin. DNA da, hücreler de, beyin de dahil tüm insan vücudu, 70 çeşit atomdan oluşan ve herbiri birbirinin aynı olan trilyarlarca atomdan oluşmuş atom yığınları çünkü.

7. Mükemmellik:
Kainatta herşeyde bir mükemmelik göze çarpar. En basitinden elinizi ele alın. (garip bi ifade oldu ama idare edin artık. :) ) ve düşünün.
Basparmağınız diğer 4 parmağınızla aynı boyda olsaydı, en basitinden günümüzdeki gelişmelerin %1'i bile olamayacaktı. Çünkü hiç bir aleti doğru düzgün kavrayıp kullanamayacaktınız. Tırnaklarınızın ne ise yaradığını düşünün. Parmak derilerinizdeki kıvrımları, bükümleri düşünün. Olmasalardı parmaklarınızı bükemeyecektiniz. Deri diye birşeyin olmadığını düşünün. Tüm sinirleriniz açıkta olacaklardı. Acıdan hiçbir şeye dokunamayacaktınız. Parmak kemiklerinizin eklemli oluşunu düşünün. Çubuk gibi olmamalarının ne kadar güzel olduğunu düşünün. Derinizin kendi kendini tamir etmesini düşünün. Derinizin selpak mendil gibi yumuşak, veya beton gibi sert olmamasını düşünün.

Ne kadar düşünürseniz düşünün. Su an olandan daha mükemmelini bulamayacaksınız. Ve İmam Gazali'nin demiş olduğu "Leyse fil imkanı ebda'u mimma kane" - "Kainatta mevcut şeylerin daha güzelinin, daha mükemmelinin olması imkan dahilinde değildir." sözünü zoraki tasdik edeceksiniz.

Kısaca: Kainatta baktığınız herşey size Allah'ı gösterecektir.
Tüm kainatın, İsra süresinde geçen: "Yusebbihu lehu ma fissemavati vel ard" - "Yerlerde ve göklerde olan ne varsa O'nü teşbih eder" ayetini lisan-ı halleriyle okuduğunu göreceksiniz. (Bir de eski bir söz vardır. "Görene, köre ne" diye. Gözleri kör olanlara değil sözüm.)

8. Şartların Oluşması:
Bir şeyin varlığını sürdürebilmesi için 100 şart lazımsa; bunların 1 tanesinin bile olmaması o şeyin sonunu getirmeye yeter (misal: havasız kalan insan). Öyleyse, Kainatta varlığı belli şartlara bağlı olan herşey için (yani varolan herşey için) ya o şartlar bir anda oluşmuş olacak. Ya da şartlar da varlıklarla paralel olarak evrimleşecek. Biri az ileri veya geri gitse olmaz. Bu ise tesadüfen olması imkansız olan birşeydir.

...

2. KUR'AN:

Bir eser düşünün...

* Zamanımızdan 1400 sene önce yazılmış olacak ve 1400 sene boyunca tüm dünyada bilimdeki tüm gelişmelere rağmen, bilimle çakışan tek noktası olmayacak. Bilimle çakıştığı tüm noktalarda da bilim yanılmış olacak.

* Bilimin yeni yeni keşfettiği hakikatlari (uzayın her an genişlemekte olduğu, güneşin kendi etrafında dönmekte olduğu, güneşin ve ayın kendi yörüngelerinde akıp gitmekte oldukları, denizler arasında bir çeşit perde olduğu ve o perdenin iki denizin birbirine karışmasını engellediği, embriyonun geçirdiği evreleri, vs.) 1400 sene önce yazmış olsun.

* Şimdiye kadar her asırda milyonlarca insan tarafından okunmuş, okunagelmiş olsun; her asırda o devrin insanına, hem halka hem de elit tabakaya hitap etsin.

* Her müfessirin kendi anladıklarını yazdığı ve herbiri ciltler tutan 30.000 adet tefsiri olsun.

* 600 sayfa olmasına ve hiç anlamadıkları dilde olmasına rağmen, 7 yaşındaki çocuklar tarafından bile kolayca ezberlenebilsin, ve yüzbinlerce insanın hafızasında bulunsun.

* Ortaya koymuş olduğu sistemi uygulayan devrinin insanları, 20 yıl içinde dünyanın en büyük 2 devletini dize getirmiş olsun.

* Mükemmel bir belagatı olsun, ve asırlarca "Fe'tu bi suretin min mislihi"-"Bir süresinin benzerini getirin" ayeti ile insanlara meydan okumasına ve milyonlarca muhalifi bulunmasına rağmen bir süresinin bile benzeri yazılamamış olsun.

* İnsanlarin kendi dilleriyle, kullandıkları kelimelerle yazılmış olsun. Ama insan sözüne benzemesin. (Siz mealini okuyup da, bu insan sözüne benziyor diyebilirsiniz. Ama benim hiç duymadığım bir ayeti Arapça 1000 tane güzel söz arasına koysanız, ben ayetin hangisi olduğunu ayırt edebilirim sanıyorum. Çünkü Kur'anın ayetleri cam parçaları arasındaki elmaslar gibi parlıyor. Mücevherin kıymetini kuyumcu bilir misali, gören göz de farkını çok rahat anlayabiliyor.)

* O devrin insanlarına duydukları zaman "Ma haza kelamul beşer"-"Bu insan sözü değil" dedirtsin ve bir kısmının sadece bir ayeti duymaları iman etmelerine yetsin.

* Ve bu eserin hak olduğuna her şeyleri ile şahitlik eden başta Hz. Muhammed (SAV) olmak üzere milyarlarca insan olsun .

...

3. Hz. MUHAMMED (SAV)

Bir insan düşünün...

* Bir başına, hiç bir yardımcısı olmadan 23 senede dünyanın en büyük inkılabını yapsın. Tek başına o devrin vahşi insanları arasında, onların inandıklarının tam zıddı bir sistemle ortaya çıksın; aradan geçen 23 senede en büyük düşmanlarına (Ebu Süfyan, Ikrime, Süheyl vs.) varıncaya kadar muhatap olan tüm insanlar eninde sonunda doğruluğunu kabul edip önünde diz çöksünler.

* Kendi çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar vahşi insanları; kendisinden sonraki asırların medeniyet önderleri olacak insanlar haline getirsin. O insanlardaki içki, zina, yalan vs. tüm kötü huyları merhamet, yumuşaklık, doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık vs. gibi güzel huylarla değiştirmiş olsun.

* 1 kişi başladığı bu davada vefat ederken 120.000 sahabi bırakmış olsun.

* Ve geride bıraktığı insanlar onun izinden giderek, çok değil 20 sene içinde dünyanın en büyük 2 devletini, Bizans ve İran'ı dize getirip haraca bağlasınlar.

* Bu kadar büyük bir inkılap yapmış olduğu halde, yaşadığı sürece tüm savaşlar dahil 500 kişi (beşyüz) dahi kayıp vermemiş olsun.

* Her zaman doğruluğuyla tanınmış olsun ve bütün insanların takdir ettiği mükemmel bir ahlaka sahip olsun.

* En büyük kahinlerin bile dediklerinin ancak %5'i tutarken onun "Gelecekte şunlar şunlar olacak" dediği şeyler sırasıyla olsun ve zamanın haksız çıkardıgı birşey dememiş olsun.

* Binlerce insanın şahitliği ile yüzlerce mucize göstermiş olsun. (Aslında en büyük mucizesi Kur'an ve bizatihi kendi zatıdır.)

* Felsefenin binlerce yıldır cevaplamaya çalıştığı "Nerden geldik, Niçin varız, nereye gideceğiz" gibi soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış olsun.

* Yaşadığı şahsi hayatını inceleyen bilim adamları TIP açısından mükemmeliğine şahitlik etsin.

* Yaşadığı devir Asr-ı Saadet diye adlandırılmış olsun ve devrindeki insanlar günümüzün sosyoloji ve psikoloji bilginlerini hayran bırakacak bir hayat yaşamış olsunlar.

* Yerleştirmiş olduğu adalet sistemini inceleyen insaflı hukukçular ekonomik sistemi inceleyen insaflı ekonomistler hayran kalsınlar.

* Ve bütün bunları tek kişi olarak başlayıp 23 sene içinde tamamlamış olsun.

* Kur'an gibi muhteşem bir eser peygamberliğine şahitlik etsin.

* Başta devrinde yaşayan ashabı, milyarlarca insan peygamberliğine şahitlik etmiş olsun.

==========================================================

Hem kainattaki herşey "Allah vardır, birdir, herşeye kudreti yeter" diye haykırsın.
Hem Kur'anın hem de Peygamber'in(SAV) en büyük davaları "Allah'tan başka ilah yoktur." olsun.
(Bu durumda ikisinin de hak olduğuna şahitlik eden deliller Allah'ın varlığına delildir.)

Ve Müslümanından, Hristiyanindan, Musevisine dünyada en az 5 milyar insan bu hakikati kabul etsin.

Ve mantığı olan biri de varlığına bu kadar delil olan Allah'ın varlığını inkar etsin. Ve Allah'ın varlığı ispatlanamaz desin.

Ben de diyeyim ki bu kadar şeyden sonra biri çıkıp bana Allah'ın olmadığını ispatlasın.

--------------------------------------------------------------------------

Burada en başta yazdığım bir şeyi tekrar hatırlatayım.

Bir hakikatı ispatlamak için ileri sürülen 10 delilden 1'i doğru, diğerleri sakat bile olsa, o hakikat doğrudur. Kalan 9 ispatın yanlış olması; o hakikatin doğruluğunu etkilemez.
Burdaki delillerden biri hariç tamamı çürütülebilse, o biri dahi tek başına Allah'ın varlığına delildir. Değişen birşey olmaz.

*** Copyright (c) 16.3.98 21:50 YST ***

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Özellikle ateistlerin, 'peki Allah'ı kim yarattı' sorusuna fizik ve matematik bilimi ışığında, aşağıdaki açıklamamın yararlı olacağını düşünüyorum.
Lavoisier’in kütlenin ve enerjinin korunumu olan, ‘Hiçbir şey yoktan varolmaz, vardanda yok olmaz’ yasasından yararlanarak yüce yaratıcıyı (Allah) bulabiliriz. Yasanın ‘Hiçbir şey yoktan var olmaz’ prensibini şu şekilde söyleyebiliriz. ‘Hiçbirşey olmayandan var olmaz’ ya da ‘Yani herşey var olandan olur’. Öyleyse, 'var olan evren var olan bir yaratıcıdan olmuştur'. Evrene (E) ve Yaratıcıya da (Y) dersek,

E küçüktür Y dir.(Burada Y'nin büyüklüğü, ilim ve kudret bakımındandır.) . Fakat yasa gereği Y ‘de, varolan bir Y1 tarafından olacaktır. Y1 ise, Y2 tarafından, Y2 ise, Y3 tarafından,................Yn ise, Y(sonsuz) tarafından olacaktır. Burada her bir Y tektir. Y lerin yanındaki 1,2,3,....n....(sonsuz) ise, herbirinin ilim ve kudret gücüdür. Y(sonsuz) demek, tek ve ilmi ve kudreti sonsuz olan Yüce yaratıcı Allah’tır. Bu öyle büyük bir ilim ve kudrettirki, Yüce Allah kendi zatını dahi kendi varedebilme becerisine sahiptir. Nitekim Kur’anı Kerim’de, ‘O’nun varlığı kendindendir’ ayetiyle de bu sabittir. İlmi ve kudreti sonsuz olan Yüce Yaratıcı, artık arada varsaydığımız, Y, Y1, Y2,Y3.......Yn lere gerek duymadan, yasalarıyla birlikte Evreni yaratmıştır . Zaten Y, Y1, Y2, Y3........Yn var olduklarını düşünsek bile, Y(sonsuzun) yanında onlarda birer yaratık olmuş olurlar. Melekler ,cinler gibi.

Saygılar
Salih Kırcalar

Unknown dedi ki...

Selamun Aleykum seninle görüşebilirmiyiz ? Müslümanım ama bazı beseveselerim Var

Sultan-ı Yegah dedi ki...

Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.

Yorum bırakıp mail adresinizi bırakırsanız, ben size direk mail atarım, o şekilde görüşebiliriz. Yorumunuzu yayınlamam, mail adresiniz de gözükmez.

peaceofmind dedi ki...

Selamün Aleyküm Sultan Selim Bey
Sizi 15 temmuz sonrası bylock üzerine yazdığınız metinden keşfettim.Kendimi şu fitne vakti ârafta kalmış gibi hissediyordum ki geçmiş yazılarınız imdadıma yetişti. Allah razı olsun bı nebze olsun beni bu delhizden çıkarıyor.Okuduklarım,yıllardan beri olan düşüncelerimin tercümanı.Her neyse uzattım kusura bakmayın.Benim sorum bu makalenizi okurken merak ettim gereksiz bı şeyi (BUCET nedir vs. diye) ekşi sözlük yazarlarından biri zamanında sizi takip ediyormuş tevafuk buldum ama şimdi kafası karışık sanırım benimde Zeynep Validemiz ile alakalı sordugu ile kalbim bulandı iman zayıflığımı ne derseniz deyin ama cevabını yazarsanız duacınız olurum metni kopyalıyorum:
"madem dünyanın yuvarlak olduğu yazıyordu, neden müslümanlar gavurların dünya'nın yuvarlak olduğunu keşfetmelerini beklediler?

yukarıdaki ayetlerin çoğu epey eğilip, bükülüp anlamları istenilen düzeye çekilinceye kadar uğraşılmıştır.

kurana göre önce dünya sonra yıldızlar yaratıldı. bu nasıl mantık?

onu bunu geç . tüm dünya'ya indirildiği söylenen kitapta muhammed'in evlatlığı zeyd'in karısını alması gerektiği niye yazar?
kadın çok güzeldi anladık. o zamanki arap gelenekleri bile evlatlığın karısı ile evlenmeyi ayıplıyordu.
iki günlük dünya uğruna niye evlatlık müessesini yıktın?

şunu yazsan daha güzel olmaz mıydı; "evlatlıklarınız da öz evladınız gibidir. onlara kötü davranan bana sırtını dönmüş gibidir." desen daha büyük bir tanrı algısı yaratmış olmaz mıydın?

bir şeyin içinde bir yalan buldun mu o şeyin yalan olduğu yeterlidir.
misal dinlerin hepsinin yalan söylediğini sadece tek başına arkeoloji bilimi bile ortaya çıkarıyor.

adem'in oğullarının birinin tarım diğerinin hayvancılıkla uğraştığı rivayet edilir kuran'da.
peki gerçek nedir?
insanlar yüzbinlerce yıldır dünya'da, ama tarımla son on bin yıldır uğraşıyorlar.
bu da dinlerin anlattığı hikayelerin yalan üzerine olduğunu gösteriyor.

edit: genetik olarak tüm canlılarla akrabalık bağımızın olduğu gerçeği.
hele maymunlar kuzenimiz. hani özel olarak topraktan yaratılmıştık?
bilimin aydınlığının ulaştığı yerde dinler duramaz.
14.07.2017 20:19 ~ 15.07.2017 09:36 chnanthemoca "

Makalenizde bu yazarın çoğu sorusuna cevap var ama tam kafamı toparlayamamis da olabilirim sizden ricam kısa bir cevap da olsa Hz. Zeynep ve Zeyd ile alakalı soruya bı açıklık getirmeniz şimdiden Allah razı olsun

Sultan-ı Yegah dedi ki...

Kardeş kusura bakma, yoğunluktan ancak yazabiliyorum.

Herşeyin cevabı var da, durulan noktaya ve bakış açılarına göre hakikatler değişir.

Bir koniye yukardan baksan daire, yandan baksan üçgen görebilirsin. Bir filin ayağını tutan "Fil, direk gibi birşeydir" der, burnunu tutan "Fil, hortum gibi birşeydir" der, kulağını tutan "Fil, yaprak gibi birşeydir" der, dişini tutan "Fil, sivri boynuz gibi birşeydir" der...

Fil, bunlardan hiçbirisi değildir. Ama fili tarif edebilmek için, filin tamamını görmek ve bilmek gerekir. Ondan sonra da hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Bu da ilimle ve araştırmayla olur.

Öncelikle insan herşeyi kendi açısından düşünüyor. Bunu bir kafamızdan söküp atmamız lazım. Sen bir makine yapıp kullanıyorsan, kendin için kullanırsın. Amacın kendine aittir. Makineye ait değil.

Veya ata yük yükleyip taşıyorsan, kendi işin için yaparsın, at için değil. Ona ot verebilirsin, ama her şeyi de anlatmak zorunda değilsin. O da herşeyi anlayabilecek kapasiteye zaten sahip değil.

1. Allah Kur'anı insanlara dünyayı tarif etmek için göndermemiş ki.. İlk yanılgı bu zaten. Kur'an bir Astroloji kitabi değil. Fizik kitabı değil. Uzayı anlatmak için gönderilmemiş. İnsanlara Allah'ın onlardan ne beklediğini ve ne gibi emir ve talimatlar verdiğini anlatmak için gönderilmiş. Arada iyiliği ve hayrı tavsiye etmiş, arada eski kavimlerden örnekler vermiş, ve saire.

Ama temel amacı, Allah'ın emir ve yasaklarını aktarmak.

O yüzden Kur'an "dünyanın yuvarlak olduğunu" yazmak zorunda değil.

Tabi "dünya düzdür" deseydi, o zaman "burada bir çelişki var, kainatı yaratan bir yaratıcı dünyanın düz olmadığını bilir, o zaman bu kitap yaratıcının kitabı olmayabilir" demeye bir hakkınız olurdu. Ama öyle de dememiş.

O yüzden bu tartışma yersiz. "Kur'an dünyanın yuvarlak olduğunu söylemiş" demenin çok bir manası yok. İma etmiş olabilir, olmayabilir. Bunu ispatlayabilirsiniz, ispatlamayabilirsiniz. Ama bu mesele gerçekte asıl konunun dışında...

2. Kur'anda önce dünyanın sonra yıldızların yaratıldığı yazmaz. Hatta çoğu ayette "gökleri ve yeri yarattı" derken "yer"i ikinci sırada sayar. O yüzden bu iddia anlamsız.

Ama "Tüm canlıları sudan yarattı (her şeye sudan hayat verdi)" diye bir ayet var misal. Bu ayet tüm hayatın sudan başladığı şeklinde yorumlanabilir. "Ama önce dünya sonra yıldızlar" diye bir ayet yok... Var diyen buyursun göstersin.

Sultan-ı Yegah dedi ki...

3. Tüm dünyaya gönderilen Kur'anda, tüm insanlara örnek olarak Hz. Muhammed (SAV) gösterilmiş ve onunla ilgili bazı şahsi şeyler örnek olarak verilmiştir. Misal bir surede "Onun evine girerken kapıyı çalın, izin alınmadan girmeyin..." şeklinde bahsedilen, aslında birinin evine gidildiğinde uygulanacak usuldür.

Benzer şekilde, pek çok uygulamayı da ilk olarak Hz. Muhammed (SAV) yapmıştır. Bunlardan bir tanesi de evlatlık meselesidir.

Evlatlığı oğul gibi görüyorlardı ama evlatlık ile oğul aynı şey değildi. Mirasçılık, mahremiyet vs. meselelerde aynı değerlendirilmemeleri gerekiyordu. O yüzden Kur'an bunu kaldırdı. Bunu iyice kabullenmeleri için de Resulullah (SAV)'ye evlatlığının hanımı ile evlenmesini emretti.

"kız güzeldi anladık" diye ahlaksızca saçmalayan vatandaşa sormak lazım. Efendimiz (SAV) kaç yaşında evlendi? Kaç yaşında biriyle evlendi? Hz. Hatice vefat ettiğinde Resulullah (SAV) kaç yaşındaydı? 2. Hanımını ne zaman aldı? Efendimizin (SAV) kaç tane hanımı oldu? Ve bunlar kaç yaşlarındaydı?..

Bir insan, 25 yaşında iken gidip 40 yaşında birisi ile evlenecek ve o vefat edene kadar da kimse ile evlenmeyecek. Hz. Hatice vefat ettiğinde Resulullah (SAV) 50, Hz. Hatice ise 65 yaşındaydı.

Bu döneme kadar Efendimiz (SAV) ikinci bir hanım almamıştır. Ondan sonra aldıklarının da çoğu yaşlıdır. Hz. Hatice'den sonra ilk evlendiği hanımı Sevde Efendimiz (SAV) ile evlendiğinde 55 yaşlarındadır... Zeynep binti Huzeyme 60 yaşındadır. Ümmü Seleme 44 yaşındadır. Reyhane 45'li yaşlardadır.. Genç hanımları da vardır ama, hanımlarının yarısı yaşlıdır.

Bu kadar hanımın anlamı ne diyecek olsanız, "ahkam-ı diniyeyi taşımak için".. Yani dinin kadınlara bakan hükümlerini ortaya koyabilmek için, farklı yaratılış ve yaşlarda farklı hanımlar gerekiyordu ki, bir durum olduğunda Resulullah (SAV)'ye sorabilsinler ve ondan cevabını alabilsinler. Kadınlarla ilgili ilmihal bilgilerinin çoğu Resulullah (SAV)'nin farklı hanımlarından gelen rivayetlerden oluşturulmuştur.

Hz. Zeynep'le evlenmesine gelince... Hz. Zeynep 35 yaşlarındaydı ve Zeyd'den boşanmıştı ve Resulullah (SAV) ile evlenmek istiyordu ve yaratılışı da buna müsaitti. Ama bu o toplumda kabul edilmeyen birşeydi. O yüzden Allah bu hükmü kaldırdı ve Zeynep ile evlenmesini emretti.

Resulullah (SAV) bunu haşa nefsinden yapacak olsaydı, ayete ihtiyacı yoktu ki... Eğer kadınlara düşkünlüğü iddia edilecek olsa, evlilikleri ortada.

Bugün Türkiye'yi dolanın. Müslüman genç kızlara sorun. "Resulullah (SAV) sizinle evlenmek isteseydi kabul eder miydiniz?" diye... %90 üzerinde "Canıma minnet. Herşeyim ona feda olsun." gibi bir cevap alırsınız. Ona inananlar daha kendisini görmeden bunu diyorsa, onun devrinde yaşayanlar acaba ne düşünüyordu?

Yakışıklıydı, asildi, insanların hayran olduğu mükemmel bir ahlakı vardı. İsteseydi Arapların en asilzade, en güzel, en genç kadınları ile evlenirdi. Kim ne diyecekti?

Ama 50 yaşına kadar ikinci bir hanım almayan ve o yaştan sonra aldıklarının da yarısı yaşlı olan bir insana haşa şehvet ithamında bulunmak sadece iftiradır.

Sultan-ı Yegah dedi ki...

4. Hz. Adem'in oğullarının ne ile uğraştığı Kur'anda yazmaz. Belki tevratta yazar... Kaldı ki, tarımla uğraşıp uğraşmadıklarını da bilemezsiniz. Tarım ille toprağı ekip biçmek olmak zorunda değil. Dünyanın her yerinde insanlar kendi ekmedikleri ağaçlardan ve bitkilerden yiyecek elde eder ve beslenir. Bu 100bin yıl önce de olmuştur. Sadece avlanıp et mi yemişler de... (Ki öyle bile olsa, bir anlam ifade etmez. Çünkü dediğim gibi Kur'anda Hz. Ademin oğullarının mesleği yazmaz).

5. Allah insanı topraktan yarattı da, maymunu da topraktan yaratmış olamaz mı? Arada nasıl bir bağlantı kurdu da, "maymunlarla genetik yapımız benziyorsa bizi Allah yaratmamıştır"ı çıkardı?..

Tüm canlılar Allah'ın sanatı değiller mi? Çoğunda göz, kulak, el, ayak gibi ortak azalar yok mu? Aynı elden çıktıkları belli değil mi? O zaman maymunla genetik olarak akraba olmamız niye topraktan yaratılmadığımız anlamına gelsin ki?

O toprak meselesinde biraz daha ince bir nokta da var... Eski felsefede tüm canlılar Hava-Toprak-Ateş-Su diye 4 ana elementten oluşurlardı. Aslında bu 4 element, C H O N elementleri çünkü Havanın özü N (Azot), Ateşin özü O (Oksijen) Suyun özü H (Hidrojen) ve Toprağın özü C (Karbon).

Tüm canlıların temel taşı da karbon... Kaldı ki, yediğimiz her şey toprakta bitiyor. Onları yiyenleri yiyenler de sonuçta toprak yiyor. Özetle, tüm hayat topraktan geliyor aslında. Ölen tüm canlılar çürüyüp geri toprak oluyor... Yani topraktan yaratıldığımız hususu fiziksel olarak da öyle...

Ama yok, maymunla bizim amino asitlerimiz ortak, o zaman kesin maymundan geldik... Ben abimle benziyorum, o zaman abimden geldim... (ikimiz de aynı kaynaktan gelmiş olamayız yani, mantığa ters bu..) di mi?

Maydanozla da ortak çok genetik yapımız var.. Belki de maydanozdan geldik... Belki arkadaş maydanozdan geldi. Kimbilir?

Neyse.. Kardeş kafana takılan birşey olursa mail at, ya da yaz. Ben elimden geldiğince, dilimin döndüğünce cevap veririm. Ama şunu unutma. Allah dileseydi, herkes Müslüman olurdu. Allah'ın dilediği bu değil... Secde Suresi 13. Ayeti okursan görürsün...

Ayrıca Bakara Suresi 30. Ayeti okursan şunu farkedebilirsin: Daha Hz. Adem yaratılmadan önce dünyaya gönderileceği ve insanların kan döküp bozgunculuk yapacakları belli... Demek ki devamında dediği gibi, Allah'ın bir bildiği var... Melekler veya biz bilmesek de, anlamasak da...

Vesselam.

peaceofmind dedi ki...

Selamun Aleyküm Abi, çok uzun bir aradan sonra yine yazıyorum. Umarım sağlığınız sıhhatiniz yerindedir. Siz istediğiniz vakit sorularınızı bana iletebilirsiniz demiştiniz. Gündemde olan bi mevzu var. Size danışmak istedim. Celal Şengör Nuh tufanı hakkında görüşü nedeni ile savcılığa çağrıldı. Gereksiz bi sorgulamaydı o ayrı bi mevzu. Üstüne daha fazla ses getirdi zaten. Acaba dinler tarihi bi masaldan mı ibaret diye gündem oldu. Celal Şengör’ün savunmasının bi kısmını okudum. Sümer mitolojisinde geçen ve Tufanın eski Mezopotamya masallarına dayandığını açıklayan bi metin. Açıkçası bana daha iyi doneler verdi. Çünkü Nuh tufanına dair elimizde masal bile olsa bi veri olmuş oluyor. Bu gibi önemli olayın ilahi kitaplarda sonradan geçmesi bana doğal geliyor. Ama deistliğe daha yakın olan kesim ilahi kitapların efsanelerden ibaret olduğu kanısında. Benim kendimi sorguladığım yer ( şeytanım çok güçlü demek ki :(
Hz. Muhammed (sav) Kuran’ı Kerim inesiye kadar kervan ticareti yapan ve çok farklı kültürlerle iştigal etmiş birisi. Bu hikayeleri bulunduğu ortam nedeni ile kendi kaleme aldı veya aktardı diyen zevat çok. Bi ara semavi dinler mitlerden mi ibarettir diye bu mevzuyu irdelerseniz çok memnun olurum. Sağlıcakla kalın.. Hürmetler

Sultan-ı Yegah dedi ki...

Hakaret olmadıktan sonra savcıların insanların görüşleri ile uğraşması abesle iştigal, onu geçelim.

Burada mantık örgüsü sağlam olmayan insanların herşeyi birbirine karıştırması normaldir. Ben bazen dalga geçmek için söylerim, "benim falan huyum oğluma benziyor, muhtemelen ona çektim" diye. Bir veriye ulaşmak başkadır, bunun neden veya sonucunu doğru tespit etmek başkadır.

Nuh tufanının olduğunu kabul edelim. Dünyanın tamamı (veya çoğu / veya o dönemde insanların yaşadıkları ana bölgeler) sular altında kalmış olsun. Hayatta kalanlar, bu tufandan kurtulanlar olacaktır.

Bu insanlar, tufanı konuşmayacaklar mı? Çocuklarına/torunlarına anlatmayacaklar mı?

1929'da Çaykara'da büyük bir sel olmuş, o dönem oradaki insanlar bunu milat gibi kullanmışlar. Anneannem "sel senesi doğdum" derdi, babaannem "selde 15 yaşındaydım" derdi.

Bir ilçedeki sel bu kadar insanların hafızasında yer edecek de, Nuh tufanını mı unutacaklar? Peki bu tufan, nesillerden nesillere anlatılarak / aktarılarak gitmeyecek mi?

Yani tufanın tüm insanlığı veya insanlığın çoğunu kapsadığını kabul ettiğinizde, mevcut insanların çoğu o tufandan kurtulanların torunları olacağına göre; tüm toplumların tarihlerinde ya masal, ya efsane, ya hikaye olarak üç aşağı beş yukarı aynı tufandan bahsedilmesi gerekmeyecek mi?

Hal böyle iken, Sümerler de anlatıyor, başka kavimler de anlatıyor demek, aslında sadece tufanı doğrular.

Bir konunun farklı kaynaklarda geçmesi, "herkes aynı yalanı anlatıyor" gibi bir yaklaşımla izah edilemez, tam tersine "bu kadar farklı kaynaklarda geçiyorsa, demek ki bir aslı/esası var" diye izah edilir.

Hz. İbrahim'in 3 semavi dinin kitaplarında geçmesi, hepsi birbirinden taklit etti demek değildir. Hz. İbrahim diye birisi yaşamış ise ve anlatıldığı gibi büyük bir peygamber ise ve 3 dinin kitapları da hak ise, tüm bu kitapların ondan bahsetmesi bir hakikatı ittifakla haber vermektir. Kaldı ki Kur'andaki anlatıma bakarsanız, önceki iki dinden farklı olarak, Hrıstiyan ve Yahudilerin ihtilafa düştükleri noktayı izah eden bir anlatım görürsünüz. Yani taklit değil, farklı bir anlatımdır.

Veya tüm semavi din kitaplarında aynı kavramların olması, birbirinden taklit etmiş olduklarını değil, tam tersine ittifakla aynı hakikatı haber verdiklerini gösterir. Bir yaratıcı varsa, melekleri varsa, elçiler göndermiş ise, onlara kitaplar vermiş ise, kıyamet gününü getireceğini söz vermiş ise, gönderdiği tüm elçiler bu hakikatı anlatacaktır, onlara verilen tüm kitaplar bu hakikatten bahsedecektir. Tüm semavi dinlerin aynı şeyden bahsetmesi sadece birbirine kuvvet verir. Bu kavramların pek çok dinde bulunması da, rakam olarak 124-224bin diye geçen binlerce peygamber gelmiş olduğunu ve bu peygamberlerin farklı asırlarda farklı kavimlere aynı şeyi anlattıklarını gösterir.

Resulullah (SAV)'nin Kur'anı kendi kaleme almasına gelince... Ümmi olduğu (yani okuma yazma bilmediği tüm tarihlerde meşhur olarak kaydedilmiş. Okuma yazma bilmeyen bir adam neyi, nasıl kaleme alacak?

Daha ötesini söyleyeyim. Bugüne kadar çok çeşitli bilimlerle iştigal etmiş, yüzbinlerce sayfa okumuş bir vatandaş olarak, ben Kur'anı her okuduğumda hala hayretle okurum. Ve hiçbir yeri kafamda bir soru işareti oluşturmaz.

Yani 1400 sene önce inmiş bu kitap, bir insan eseri olsaydı, o günkü bilgilerle bugünkü bilgiler arasında dağlar kadar fark olduğu için, bugün binlerce çeşit çelişki içermesi gerekecekti. Böyle bir şey yok. Bugün çok basit kalması gerekecekti. Böyle bir şey yok. Kur'an, haşa Arabistan çöllerinde, okuma yazması olmayan bir adamın yazdığı kitap olsaydı, 1400 sene sonra bugünün bilim adamlarına hitap edemezdi, ama hala ediyor. Demek ki insan eseri değildir.

Sen şeytanları bırak bir kenara. Allah'a kul olmaya bak..
Selametle.